19 Mart 2010 Cuma

EVRİM AÇISINDAN DEVRİM ÜSTÜNE TARTIŞMALAR

DEĞERLİ DOSTLAR,
Haber.sol.org.tr deki yazılarım devam etmekte. Size güzel bir site daha öneriyorum. haberveriyorum.net
Burada ilginç haberler, yorumlar, dünyaya sol mizahi bir bakış bulabilirsiniz.

İşte bu sitede "Evrim Açısından Devrim" kitabım üstüne üç ayrı yazı çıktı yakında. Bu yazılara birçok yorum yapıldı. Oradan izleyebilirsiniz. Aşağıda da söz konusu yazılardan birine benim verdiğim cevabı okuyacaksınız.

Değerli Arkadaşlar,


Bu “sevgi” “sevgisizlik” meselesi yanlış anlaşılmasın her şeyden önce. Sevgi böcekleri değiliz sonuçta. Kitapta “Soldaki sevgisizlik geleneği” diye bir bölüm var, ona atfen böyle bir mevzu açıldı. Bunu biraz da ben açtım aslında, ilk yazıya verilen yorumlarda yorumcuların birbirine insafsızca saldırması karşısında. Buradaki asıl sorun ne biliyor musunuz, bizler bu kötücül duygusallığa alışmışız ve bağışıklık kazanmışız da, dışarıdan ara sıra bizi izleyenlerde dehşet uyandırıyor. Sıradan vatandaşın solculaşmasını engelliyor. Yoksa işin esası bir yorumcunun belirttiği gibi soğukkanlı şekilde bilimsel tartışma üslubunu yakalamaktır.



Şimdi benim söylediklerim, aşağı yukarı on yedi yıldır söylediğim şeyler. Ama o kadar yeni şeyler ki bir bakıma, buradaki tartışmalara hakkıyla cevap verebilmem, her yeni kavramı yeni okura ilk kez anlattığımdan yeni bir kitapçık yazmamı gerektirir. Ben bunları dört ayrı kitapta anlattım, ne kadar özetlesem eksik kalacaktır. O yüzden şu satırlarla kısaca bir iki şey söyleyebilirim. Ali Mert’in “boşluklar var” dediği noktalar önemli, onlara cevap verecektim, ama bunları erteleyip, Erkin Özalp’a bir iki noktada cevap vermeliyim.

Anti-Marksist olma meselesi. Eğer Marksizmi felsefedeki bir yöntem olarak kabul edeceksek ki, bana göre Marksizmin özü, onun yöntemidir, ben asla anti-Marksist değilim. O noktada anti-Marksist olan Erkin Özalp’tır. Ama böyle bir yöntem sonucu Marx’ın ortaya döktüğü saptamalarsa Marksizm, o zaman Özalp haklı. O daha Marksist duruyor, benim tezlerim bir sapmayı ifade ediyor. Bu anlamdaki Anti-Marksistliği bile isteye kabul ediyorum.



Şöyle söylersem derdimi anlatmış olurum. Tek bir konuyu ele alalım. İnsan doğası. Kitabın ilk sayfasındaki epigraf Marx’tan. Onu oraya bilerek koydum. Marx “insan doğası” kavramını kullanıyor. Marx’ın insanın doğası diye bir şey olmadığını söylediği yanlıştır, başka birkaç yerde daha kullanmıştır bu kavramı. Ama Marx’a göre insan doğası değişmez bir şey değildir. Ayrıca insan doğası maddi yaşam koşullarıyla belirlenir. Genel anlamda Marx’ın bu iki saptamasına da katılıyorum. Ama genel anlamda. Marx bunu daha fazla açtığında yanlışa düşüyor ya da yanlışa düşürebilecek yorumlara açık ifadeler kullanıyor. Niye? Çünkü kullandığı bugün bile aşılamamış bilimsel yöntemi doğru, fakat elindeki veriler yetersiz. Marx Darwin’i biliyordu, ama ne demek istediğini kavrayamamıştı. Çünkü o devirde Darwin bile kendisinin ne demek istediğini tam kavrayamamıştı. Neden? Daha genler bilinmiyordu, mutasyon bilinmiyordu, evrimbilim ve biyoloji emekleme devrindeydi. Türleşme tam olarak nasıl cereyan eder, genetik neyi nasıl belirler bilinmiyordu. Marx bunları bilseydi benim gibi düşüneceğinden samimiyetle eminim.



Evet, insanın doğası değişmez değildir, değişir, ama sistemlerin değişmesiyle değil. İnsan doğasının değişmesi öncelikle genetik değişime, mutasyona bağlıdır. En son büyük mutasyon 150 bin yıl önce olmuş. Her an yine olabilir, ama bir yüz elli bin yıl daha gecikebilir. İnsanın tarihi Marx’ın bildiği, kurallarını kestirebildiği altı yedi bin yıllık tarih değildir. 150 bin yıl artı üç milyon yıllık bir tarihtir. İnsanın doğasını belirleyen maddi koşullar son altı yedi bin yıllık “uygarlık” koşulları değil, en az 150 bin yıl öncesini kapsayan maddi koşullardır. Bu maddi koşulları bilmek antropoloji ve evrimbilimle yakından ilgilenmeyi gerektirir. Ve her şeyden önce milyonlarca yıllık maddi koşulların ürünü olan insanın biyolojik yapısı tüm bu maddi koşulların “alt yapıların” günümüzdeki temsilcisi olan en temel maddi koşuldur. O biyolojik yapı sol entelektüellerin pek sevdiği terimle “özne” değildir yalnızca, daha fazlasıdır, tarihi maddi koşulların temsilcisi ve bizatihi maddi koşuldur. Onun bedensel ve beyinsel kapasitesi ve bu kapasitenin genetiği değişmedikçe değişmeyecek sınırları maddi yaşam koşullarının da sınırıdır. Uzatabiliriz…



Bütün bunları bilmek neye yarar? Havanın içinde havasız kalmamamızı sağlayanın oksijen olduğunu bilmek kadar hayati bir bilgidir bu. Birkaç pratik siyasi sonucuna değinecek olursam: Sosyalizmin bu doğaya ne bakımdan yakın ne bakımdan uzak olduğunu bilmek çalışmalarımızın tüm seyrini değiştirebilir. Örneğin burjuva demokrasisinin bu doğa açısından tam bir aldatmaca olduğunu kavrayabiliriz. Toplumlara gereken şey iyi diktatörlüktür. İyi diktatörlük proletarya diktatörlüğünden başka bir şey değildir. Lakin diktatörlüklerin çok büyük çoğunluğu da kötüdür. Yani insanı ezer, yani sınıf farklılıklarını azdırır. Katılımcılığı savunmak, eşitliği savunmak, demokrasiyi, tartışmaya dayanan uzlaşmayı savunmak her zaman yapmamız gereken şeydir. Ancak bu çabalarımızın tam başarılı olması asla mümkün değildir. Bu çabalarımızda kazanacağımız en yüksek başarı, kötü diktatörlükler yerine (burjuva demokrasileri de kötü diktatörlüklerdir aslında) iyi diktatörlüğü daha uzun süre yaşatmamıza olanak verir.



Hasılı, insan doğası her şekli verebileceğimiz plastik bir madde değildir, ancak belli kurallarla ve ustalıkla yontabileceğimiz bir oltu taşıdır. Bu doğayı bilir ve ona uygun siyaset yaparsak başarı kazanırız. İnsan doğası yoktur dedikçe duvara toslamamız kaçınılmazdır. kaan arslanoğlu





Site Meter

Hiç yorum yok: